Birçoğumuz hayvanların sadece hayatta kalmak için yemek yediği konusunda hem fikiriz. Peki ya insanlar?
İnsanların yemek ile inişli çıkışlı bir ilişkisi var. Doğum günlerini, düğünleri, ev değiştirmeyi, terfileri, sevgililer gününü, bizi mutlu eden ne varsa her şeyi yemek ile kutluyoruz. Sadece kutlama mı? Yasımızı da onunla tutuyoruz, kayıplarımız ve yıkımlarımızı onunla atlatıyoruz. Birisinin başı dertteyse ya da yemek yapabilecek durumu yoksa, hasta ziyaretine gidiyorsak hep elimizde yiyecek bir şeylerle gidiyoruz.
Yemek ile geliştirdiğimiz ilişki aslında çok karmaşık ve çok küçük yaşlarda başlıyor. Öyle ya da böyle, ister çocuk, ister yetişkin olsun, neredeyse hepimiz, duygularımızla baş etmenin bir yolu olarak yemek yiyoruz. Moralimiz bozuksa dondurma ya da pasta, stresli ve endişeliysek çikolata yiyoruz. Sinirli misiniz? Bir cips her şeyi çözer! Ortada net bir duygu olmasa da, çoğumuz sıkıntıdan ya da yalnızdan mutfağa saldırıp kendimizi adeta suça itiyoruz. İşte buna duygusal yeme bozukluğu deniliyor.
Eğer bunları yaşıyorsanız yemek ile duygusal bir bağınız olabilir:
• 1 saat önce ana öğünü yediniz ama tekrar acıktığınızı hissediyor, yeme isteği duyuyorsunuz.
• Yeme isteği aniden gelir ve çok yoğundur. Fiziksel açlık genellikle aşamalı olarak gelir.
• Kızgınlık, kırılma, gücenme, üzüntü ve can sıkıntısı gibi karşılaşılan yoğun duygularsan sonra bir şeyler yemek istersiniz.
• Tok olsanız bile yemek yemeyi durdurmakta zorlanırsınız.
Hangi duygu olursa olsun, birçoğumuz için bir şeyler yemek, duyguları yönetmek adına bir başa çıkma mekanizması haline gelebiliyor. Siz de mutlaka kendinizi sık sık buzdolabının önünde buluyorsunuzdur. Dolapta duran pastayı, dondurmayı ya da çekmedeki çikolatayı düşünmeden edemediğiniz zamanlar oluyordur.
Bir şeyler yemek, o an güzel bir fikir gibi görünebilir. Evet kabul; kalbimizin kırıldığı bir anda ya da stres dönemlerinde yediğimiz yiyecekler, ruhumuzun içindeki çatlaklara karşı sihirli değnek etkisi gösterebiliyor. Şunu inkar etmiyoruz; yiyecekler kendimizi daha iyi hissettirme gücüne sahiptir. Şu anda dipteysen, bir dondurmadan ya da çikolatadan daha iyi gelecek bir arkadaş var mı? Bu arada bu ilişki sadece kadınlar için değil erkekler için de böyle… Kalplerimizde ve bedenlerimizde bir sürü duygu biriktiriyoruz. İşte bu duyguları tanımlayıp, başka alanlarda işleyemiyorsak, başa çıkmak ve rahatlamak için genellikle yemeğe dönüyoruz.
Fakat bu yöntem uzun vadede bize zarardan başka bir şey sağlamıyor. Sonunda duygular ve yemek yeme arasındaki ilişkinin doğurduğu yan etkilerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Tabi ki en görünür yan etki kilo artışı oluyor. Ve zamanla daha farklı ve ciddi yan etkilerle de karşılamak mümkün hale geliyor. Bunlar arasında hormonlardaki değişiklikler, kan şekeri düzensizlikleri ve metabolizma hastalıklarını sayabiliriz.
Kendinizi tanıyın
Gıda tüketimini bir başa çıkma yöntemi olarak kullandığınızı fark etmek zor olabilir. Bu döngüyü kırmak daha da zor. Öncelikle bu durumun bir sorun olduğunu kabul edin, kendinize alternatif yöntemler bulmalısınız.
Vücudumuz ve zihnimiz için en iyi sonucu veren şeyin “nefes alıp, duraklamak” olduğunu keşfetmek gerekiyor. Tabi ki buzdolabına saldırmayı ya da bizi mutlu eden şeyleri yemeyi tamamen engelleyemeyiz ama en azından duygusal olarak yemek yemeye başlamadan önce durumun farkında olursak ne yapacağımıza karar verme fırsatı bulabiliriz. Bu durumda iki seçeneğimiz olur, bu duygularla baş etmek için yemek yemeyi seçebilir ya da başka bir çözüm üretiriz.
Gerçek şu ki, duygusal yeme davranışı duygularımızın esiri olduğumuzun en bariz belirtilerinden birisi... Ama kendi yöntemlerinizi geliştirerek bu esaretten kurtulabilirsiniz.
Nefes kontrolü
Duyguları kontrol etmek için yemek yemekten daha iyi yöntemler var; bedenlerimize saygı duyup, açlığımızla ve dolgunluğumuzla gurur duyabiliriz. Bizzat deneyime tabidir; yoganın dördüncü kolu olan pranayama veya nefes kontrolü, duygusal yemek yemenin engellenmesinde çok etkili oluyor. Düzenli olarak uygulandığında, pranayama iç duygusal alanımızı düzeltmemize yardımcı olup, rahatsız edici duygularımızı işleyip onları serbest bırakmamızı sağlıyor. Bunun için hiçbir ekipmana gerek yok, her yerde her zaman kendi bedeninizle yapabileceğiniz bir egzersiz…
Doğaya dönün
Pranayama yetmediğinde, rehberlik için doğaya dönebilirsiniz. Ormandaki yürüyüşler, köpeğinizle oynama veya günbatımını izlemek vücudunuzdaki gerginliği uygun bir şekilde dağıtmanızı ve daha büyük bir şeyle hayata yeniden bağlanmanıza yardımcı olabilir. Doğanın kendini yeniliyor olması size umut verecek ve içinizle barışmanız için sizi destekleyecektir.
Aile üyeleri ya da arkadaşlarınızla duygularınızı paylaşın
Aile üyelerine ve arkadaşlarınıza ulaşmak, onlarla sıkıntılarınızı ya da sevinçlerinizi paylaşıp onlardan destek almak da çok etkili bir yöntem. Duygularınızı birilerine anlatmak sizi zayıf göstermez. Tam tersine; ne yaşadığınızın farkında olmak ve desteğe ihtiyacınız olduğunu kabullenip çözüm arayışına girmek sizin ne kadar güçlü olduğunuzu gösterir.
Temiz ve sağlıklı yiyecek alternatiflerine yönelin
Dediğimiz gibi bu durumla başa çıkmak zor olabilir ve tamamen engelleyemeyebilirsiniz. Bu nedenle kendinize temiz ve sağlıklı alternatifler bulun ve yeme isteğinize karşı koyamadığınızda bu besinleri tüketmeye çalışın.
İnsanlar kültür yoluyla yiyeceklere derinden bağlanan duygusal yaratıklardır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kutlamada, yas tutarken ya da günlük stres yaratıcılarıyla baş edebilmek için duygusal yeme gerçekleşir. Böyle bir duygu durumunda kendinizi fark etmek, koşulları tanımak ve mümkün olduğunda diğer çıkışları kullanmak en iyi çözümlerden birisi. Öncelikle bir şeylerle başa çıkma ihtiyacı duyduğunuzu kabullenin. Duygusal yeme alternatiflerine yönelme gücünüzü ve iradenizi koruyun. İç bölgelerinizi seçin ve zor duyguları hissetmek, işlemek ve serbest bırakmak için kendinize izin verin.